hoşgeldiniz - makaleler

 

                     MAKALELER

VERGİ KAÇAKÇILIĞI SUÇLARI VE CEZALARINDA YENİ DÖNEM

 

Giriş

 

23.01.2008 tarihinde T.B.B.M’de kabul edilen 5728 Sayılı Kanun 08.02.2008 tarihli 26781 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile Vergi Usul Kanunu açısından önemli değişiklikler yapılarak kaçakçılık suçları anlamında cezalarda ağırlaştırma söz konusu olmuştur.   

 

Yapılan Değişiklikler;

 

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde yer alan kaçakçılık suçları ve cezaları tekrar sınıflandırılarak üçlü bir sınıflandırma yapılmıştır. (5728 Md. 276).

 

Yeni düzenleme ile VUK'nun 359'uncu maddesinin (a) fıkrası suç fiilleri bakımından aynen korunmaktadır. Ancak, söz konusu fiillere uygulanacak cezaların alt sınırı arttırılmaktadır.

 

Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek ya da kullanmak, defter, kayıt ve belgeleri tahrif etmek veya gizlemek gibi fiillerin yer aldığı bu fıkradaki "altı aydan üç yıla" ifadesi "bir yıldan üç yıla" kadar hapis cezasına hükmolunur şeklinde değiştirilmektedir. Bu düzenleme ile cezanın alt sınırının bir yıl olarak belirlenmektedir.  Daha önceki düzenlemede yer alan söz konusu cezanın paraya çevrilme hükümleri çıkarılarak Türk Ceza Kanunu’nun hükümlerinin dikkate alınacağı belirtilmektedir.

 

Önemli bir değişiklik ise V.U.K.’nun 359. maddenin b fıkrasında gerçekleştirilmektedir. Bu fıkra ile tanımlanan suçlar açısından

 

“(Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.)” yer alan suçlar açısından (18 aydan 3 yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılma hükmü 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak değiştirilmektedir. Cezanın alt sınırı 3 yıl olarak belirlenmek suretiyle uygulanacak cezanın paraya çevrilmesinin önüne geçilmektedir. Böylece tanımlanış fiileri işleyenler hapis cezası ile çarptırılacak olup, bu cezaların paraya çevrilmesi mümkün olmayacaktır.

 

Kanunla 3. bir bent olarak “Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basanlar veya bilerek kullananlar iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Hükmü eklenmiştir.  

 

Sonuç

 

Vergisel anlamda kaçakçılık suçlarına uygulanacak cezalar açısından bir artırım söz konusudur. Türk Ceza Kanun ile Vergi Usul Kanunu arasında uyum sağlamak amacıyla çıkartılan 5728 Sayılı Kanun bir uyum kanunu özelliği göstermektedir.

 

Kanun yayım tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle bu tarihten sonra işlenecek suçlar için daha ağır bir yaptırımla karşılaşacak olup, Türk Ceza Kanunu ile uyum anlamında belirlenmiş hükümler geçerli olacaktır.

 

Kaynakça

 

- 5728 Sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

- 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu


ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİNDE 5084 SAYILI YASAYA GÖRE YENİ DÜZENLEME VE SAKINCALARI

 

MEVCUT DÜZENLEME

 

01.01.1984 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 2978 sayılı kanunla yürürlüğe giren ve ücretlilere yönelik olarak uygulanmakta olan Vergi iadesi uygulaması 01.01.2007 tarihinden geçerli olmak üzere 5615 sayılı kanunla kaldırılmış. 5615 sayılı Kanunla 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesi 01.01.2008 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilerek  "Asgari geçim indirimi” uygulamaya konulmuştur.

 

06 Şubat 2004 tarihinde 25365 sayılı Resmi gazetede yayınlanan 5084 sayılı kanunun 3. maddesi gelir vergisi stopajı teşviki de en az on işçi çalıştırmaları koşuluyla gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, bu iş yerlerinde çalıştırdıkları işçilerin, Ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisinin; organize sanayi veya endüstri bölgelerinde kurulu iş yerleri için tamamı, diğer yerlerdeki iş yerleri için %80, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin edilir. Terkin edilecek tutar, işçi sayısı ile asgari ücret üzerinden ödenmesi gereken gelir vergisinin çarpımı sonucu bulunacak değer üzerinden yukarıda belirtilen oranlara göre saptanan tutarı aşamaz şeklinde bir uygulama yapılmaktadır.

 

 

5615 sayılı yasa ile uygulamaya giren asgari geçim indirimi uygulaması ile 49 ilde uygulanmakta olan 5084 sayılı yasa kapsamındaki işyerleri 01 Ocak 2008 tarihinden itibaren asgari geçim indirimi uygulaması ile asgari ücret vergi dışı kaldığından (muhtasar beyannamede ödenecek vergi çıkmaması nedeni ile) kısmen de olsa 5084 sayılı yasanın 3. maddesinde belirtilen Gelir Vergisi Teşvikinden yararlanamayacaklardır.

 

01 Ocak 2008 tarihinden itibaren 49 ilde 5084 sayılı yasa kapsamındaki işyerleri açısından ilk bakışta muhtasar beyannamede ödenecek vergi çıkmaması işveren adına olumsuz bir durum görünmese de çalıştırılan işçi maliyeti açısından bir fark oluşmaktadır. Çünkü bugün yürürlükte bulunan 608,40 YTL asgari ücrete göre normal bir işçinin işverene maliyeti 739,21 YTL iken, 5084 sayılı yasa uygulamaları ile bir işçinin işverene maliyeti teşvikler düşüldükten sonra 543,00 YTL dir. Asgari geçim indirimi uygulaması ile teşvik kapsamında çalışan bir işçinin (evli dört çocuklu) işverene maliyeti ise 620,57 YTL olmaktadır.

 

* Hesaplamalar 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe giren 608,40 YTL/AY Asgari ücret ve evli dört çocuklu işçi dikkate alınarak yapılmıştır

 

 

YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN DEĞİŞİKLİK VE SAKINCALARI

 

5084 Sayılı kanunun uygulandığı illerde 5615 sayılı kanunla uygulamaya sokulan asgari geçim indirimi uygulamasında yaşanan sorunlar nedeni ile Başbakanlık tarafından 07.02.2008 tarihinde TBMM sunulan ve bu günlerde komisyona sunulan “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” kanun tasarısında GVK eklenecek bir geçici madde ile yaşanan sorunlara çözüm getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu uygulamayada değişiklik öngören yasa maddesinde maddenin bu şekli ile yasalaşması halinde soruna çözüm bulmaktan çok içinden çıkılmayacak bir çözümsüzlük ortaya çıkacaktır.

 

Eklenmesi düşünülen madde

 

“GEÇİCİ MADDE 72-

29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında istihdam edilen işçiler hakkında, Kanunun 32 nci maddesine göre hesaplanan asgari geçim indiriminin %40’ı uygulanır.”

 

Madde Gerekçesi

 

Maddeyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesi ile 1/1/2008 tarihinden itibaren elde edilecek gelirlere uygulanmak üzere getirilen asgari geçim indiriminden, 29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Kanun kapsamında çalışan işçilerin ne şekilde yararlanacakları hususuna açıklık getirilmektedir. 29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Kanunda öngörülen gelir vergisi tevkifatı teşviki göz önünde bulundurularak, bu kapsamda istihdam edilenlerin ücretlerinden kesilecek gelir vergisinin hesabında esas alınacak asgari geçim indirimi tutarı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesine göre bulunacak tutarın %40’ı olarak dikkate alınması öngörülmektedir.

 

Bu düzenlemenin sakıncaları

 

     

 

1. Yapılan düzenlemedi %40 oran uygulaması ücret ile çalışanların Asgari geçim indiriminden %60 oranında eksik yararlanmasını öngörmektedir.

 

2. 5084 sayılı yasa kapsamında bulunan illerde kapsama dahil olan ve olmayan işyerlerinde farkı uygulama nedeni ile işçiler açısından anayasanın eşitlik ilkesine göre haksız bir uygulamadır.

 

3. Özellikle 10 kişiden az işçi istihdam eden ve 5084 sayılı yasanın ilk çıktığı yıl bu yasadan yararlan işyerlerinde istihdam edilen eski işçiler asgari geçim indirimden %100 oranında yararlanırken 5084 yasa kapsamındaki işçiler %40 oranında yararlanacak olması nedeni iş barışını olumsuz etkileyecektir.

 

4. 5084 Sayılı yasa ile sağlanan Gelir Vergisi Teşviki işverene sağlanan bir teşvik olup 5615 sayılı yasa ile uygulama konulan asgari geçim indirimi işçiye sağlanan bir imkan olup bu uygulamanın tarafların birinin lehine kullanılması vergi tekniği ve uygulanması açısından sorun yaratacaktır.

 

5. 5084 sayılı yasa kapsamında %40 oranının uygulaması ile işçiler açısından kazanılmış bir hakkın geri alınmasına yol açacaktır.

 

6. Asgari geçim indirimi uygulaması ile 2008 yılında 20007 yılına göre asgari ücrette yaklaşık bir %20 oranında bir ücret artışı sağlanmış oldu bu uygulamanın 5084 sayılı yasa kapsamındaki işçilere %40 olarak uygulanması halinde özellikle asgari ücret ile çalışanlar acısından ücretlerinde %12 oranında bir düşüş olacaktır.

 

7. Asgari geçim indirimin %40 uygulanacağı işyerlerindeki özellikle kalifiye işçiler 5084 yasa kapsamında çalışan işyerlerinden ayrılarak kapsam dışındaki işyerlerini tercih edeceklerdir.

 

8. 5084 Sayılı yasa kapsamındaki illerde istihdamı ve yatırımı teşvik etmektedir bu illerde asgari geçim indiriminin %40 olarak uygulanması bu illerde asgari ücret + asgari geçim indirimi acısından net ele geçen tutarın diğer illere göre daha düşük olması bu illerden göçü artıracaktır.

 

 

BU KONUDA YAPILMASI GEREKEN VE ÖNERİMİZ

 

Bu uygulamada yaşanan bu sorunların 5615 sayılı kanunun 32. maddesinin son fıkrasında yer alan “Asgarî geçim indiriminin uygulama dönemleri ve mahsup şekli ile diğer hususlara ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir." Hükmünün bakanlıkca işletilerek çözümlenmesi en doğru olanıdır. Bunun için 265 seri nolu Gelir vergisi genel tebliğinin Madde 8.  İşverenlerce Yapılacak İşlemler

 

8.1. Muhtasar Beyanname Veren İşverenlerce Yapılacak İşlemler

 

İşverenler, her yılın Ocak ayında düzenleyecekleri asgari geçim indirimine ait bordroda, her aya ilişkin ücretliler için hesaplayacakları asgari geçim indirimi tutarını göstereceklerdir. Mevcut bilgilere göre hesaplanan yıllık asgari geçim indirimi tutarının her aya isabet eden kısmı, ücret üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir. Ücretliye yansıtılacak tutar ücret ödemesinin yapıldığı dönemde ücret bordrosunda açılan "Asgari Geçim İndirimi" satırında gösterilecek ve işveren tarafından ilgili aya ilişkin verilecek muhtasar beyannamede tevkif suretiyle kesilen vergiler toplamından mahsup edilerek kalan tevkifat tutarı ödenecektir.

 

“Mahsup edilecek asgari geçim indirimi, ücretlinin o aydaki ücretinden kesilen gelir vergisinden fazla olamayacaktır ançak diğer indirim ve istisnalar nedeni ile beyannamede mahsup edilecek vergi çıkmaması halinde işverenlerin talebi halinde diğer vergi borçlarına mahsup edilir.”

 

Düzenlenmesi ile bu sorun hem işveren hem de işçi açısından en sağlıklı bir şekilde çözümlenir. Aksi takdirde hem iş dünyasının hem de çalışanların devlete ve idareye olan güvenleri sarsılır.



10 Haziran 2008

 

Vahit Yaşar AKIN

Gelir Uzmanı

YURTDIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI UYGULAMASINDA SON DURUM 

 

I.GİRİŞ

 

Yurtdışına çıkış yasağı uygulaması, amme (kamu) alacağının korunması ile ilgili önlemlerden biridir. Yurtdışına çıkış yasağı uygulaması ilk kez; 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinde 6183 sayılı Kanunun 1. maddesinde söz edilen kamu alacaklarından borçlu bulunan şahıslara uygulanmaktaydı.

 

5682 sayılı Pasaport Kanununun "Pasaport ve vesika verilmesi yasak olan haller" başlıklı 22. maddesinde, vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere, pasaport veya seyahat vesikası verilmeyeceği, verilmişse geri alınacağı, bunların yurt dışına çıkışlarının engelleneceği yönünde hüküm yer almaktaydı. Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2007 tarihli 2007/4 Esas sayılı ve 2007/81 karar sayılı kararı ile Pasaport Kanunu’nun 22.maddesinin ilk fıkrası Anayasaya aykırı olduğu gerekçesi iptal edilmiş ve iptal hükmünün 6 ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.

 

Bakanlar Kurulu da bu konuda kanuni bir boşluk oluşmaması için çalışma başlatmış 04.06.2008 tarih ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 06.06.2008 tarih ve 26595 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

 

II. UYGULAMANIN AMACI :

 

Amme borcu nedeniyle yurtdışına çıkış yasağı uygulaması ile mükelleflerin yükümlülüklerini zamanında yerine getirmelerinin sağlanması, amme alacağının tahsilinin güvence altına alınması ve tahsilatın hızlandırılması amaçlanmaktadır.

 

III.5766 SAYILI KANUN İLE GETİRİLEN YENİ DÜZENLEME

 

5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 5.maddesi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 36.maddesinden sonra gelmek üzere “Yurt dışı çıkış tahdidi” başlıklı 36/A maddesi eklenmiştir.

 

Bu madde hükmüne göre;

 

“Devlete ait olup 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu kapsamına giren amme alacakları ile bunlara ait zam ve cezalarını ödeme emrinin tebliğ tarihini takip eden yedi gün içerisinde ödemeyen ya da bu Kanun hükümleri uyarınca hakkında bu alacaklar nedeniyle ihtiyati haciz kararı alınan amme borçlusunun yurt dışına çıkışı, alacaklı tahsil dairesinin talebi halinde ilgili makamlarca engellenir.

 

Yurt dışı çıkış tahdidi, yüzbin Yeni Türk Lirası ve üzerinde olan teminat altına alınmamış amme alacağı için uygulanır. Bakanlar Kurulu, bu tutarı on katına kadar artırmaya, yarısına kadar indirmeye ve yeniden kanuni tutarına getirmeye yetkilidir.

 

Amme alacağına karşılık teminat alınması, alacağın tecil edilmesi, borçlunun aciz halinin tespit edilmesi, yargı mercilerince amme alacağının takibinin durdurulmasına karar verilmesi veya takibin kanunen durdurulması gereken diğer hallerde yurt dışı çıkış tahdidi, alacaklı tahsil dairesinin talebi üzerine ilgili makamlarca kaldırılır.

 

Amme borçlusu hakkında uygulanan yurt dışı çıkış tahdidi, hastalık, iş bağlantısı gibi hallerde alacaklı tahsil dairesinin uygun görmesi ve bildirimi üzerine ilgili makamlar tarafından kaldırılır. Bu fıkraya göre yurt dışı çıkış tahdidinin kaldırılmış olması yeniden tatbikine mani değildir.

 

Amme borçlusuyla birlikte amme alacağının ödenmesinden sorumlu olan ve bu Kanuna göre amme borçlusu sayılan kişiler hakkında da bu maddede yer alan esaslara göre yurt dışı çıkış tahdidi uygulanır.

 

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

 

IV. YENİ DÜZENLEMENİN GETİRDİKLERİ

 

1.Kapsamı :

 

Devlete ait olan ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu kapsamına giren amme alacakları ile bunlar kapsamına giren zam ve cezalarını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödemeyen ya da bu Kanun hükümleri uyarınca hakkında bu alacaklar nedeniyle ihtiyati haciz kararı alınan amme borçlusu hakkında yurtdışı çıkış yasağı uygulanabilecektir. Ancak bu yasağın uygulanması için alacaklı tahsil dairesinin talebi gerekmektedir.

 

Amme borçlusuyla birlikte amme alacağının ödenmesinden sorumlu olan ve bu Kanun’a göre amme borçlusu sayılan kişiler hakkında de bu maddede yer alan esaslara göre yurtdışı çıkış yasağı uygulanabilecektir.

 

2.Miktarı :

 

Yurtdışına çıkış yasağı uygulaması, 100.000 YTL. ve üzerinde olan teminat altına alınmamış amme alacakları hakkında uygulanacaktır. Ayrıca Bakanlar Kurulu, bu tutarı 10 katına kadar artırmaya, yarısına kadar indirmeye ve yeniden kanuni tutarına getirmeye yetkilidir.

 

Bu değişiklikten önce 439 seri nolu Tahsilat Genel Tebliği ve daha sonrasında Seri A, 1 Sıra No.lu Tahsilat Genel Tebliği ile yurtdışı çıkış yasağı uygulanacak tutar 25.000 YTL. ve üzeri olarak belirlenmişti.

 

Sonuç olarak yapılan bu değişiklikle; yurtdışı çıkış yasağı uygulanacak miktar, artırılmış ve kanunla düzenlenmiştir. Daha önceki uygulamada bu tutar Tahsilat Genel Tebliğleri ile belirlenmekteydi. Ayrıca Bakanlar Kurulu’na bu tutarı Kanun’da belirtilen limitler dahilinde artırma ve azaltma yetkisi tanınmıştır.

 

3.Kaldırılması :

 

Amme alacağı aşağıdaki hallerde alacaklı amme idaresinin talebi üzerine ilgili makamlarca (Emniyet makamlarınca) kaldırılacaktır. Bu haller şunlardır;

 

 

a. Amme alacağına karşılık teminat alınması,

b. Alacağın tecil edilmesi,

c. Borçlunun haciz halinin tespit edilmesi,

d. Yargı mercilerince amme alacağının takibin durdurulmasına karar verilmesi,

e. Takibin durdurulması gereken diğer haller.

 

 

Ayrıca amme borçlusu hakkında uygulanacak yurtdışına çıkış yasağı;

 

-Hastalık,

-İş bağlantısı gibi,

 

hallerde alacaklı tahsil dairesinin uygun görmesi ve bildirimi üzerine ilgili makamlar tarafından kaldırılacaktır. Bu hükme göre yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması, yeniden uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.

 

4.Yetki :

 

Yurtdışı çıkış yasağını düzenleyen 36/A maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.

 

V.YENİ DÜZENLEMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ :

 

Yurtdışı çıkış yasağı uygulaması daha önce Pasaport Kanunu ile düzenlenmişken 5766 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına alınmıştır. Ayrıca bu değişiklik ile yurtdışına çıkış yasağı, daha önceki şekline göre daha kapsamlı şekilde düzenlenmiştir.

ABD VE AVRUPA BİRLİĞİ (AB) MORTGAGE UYGULAMALARI

 

Bir gayrımenkul rehni olan mortgage, mülk satın alırken alınan krediye karşılık olarak verilen bir teminattır. Dünyada mortgage uygulamalarına bakıldığında, her ülkenin kendi şartlarına uygun bir model geliştirdiğini görüyoruz. Bu makalede, konut mortgage’ı konusunda ABD ile AB arasındaki temel bazı farklılık ve benzerlikler üzerinde durulacaktır. Temel farklı yönler şunlardır:

  • Tarihsel olarak bakıldığında AB mortgage uygulamaları ABD’nden önce gelmektedir. Mesela, Danimarka ve Almanya’daki mortgage sürecine bakıldığında 1800’lü yıllara kadar geriye gidilebilmektedir. ABD’de mortgage uygulamaları daha çok 1900’lü yıllardan itibaren kurumsallaşmaya başlamıştır.
  • ABD’nde yüksek hacimde bir devlet desteği hakimken (GSEs), AB’de bu yoktur. Örneğin, Fannie Mae, Freddie Mac, Ginnie Mac gibi devlet destekli kuruluşlar ABD mortgage piyasalarında çok etkili ve yetkili birimler olarak faaliyet göstermekte ve ikincil piyasaların gelişmesine olağanüstü katkıda bulunmaktadırlar. Diğer taraftan, FHA ve VA gibi devlet kurumları da uygun görülen mortgageları (conforming loans) sigortalayarak bu marketlere destek olmaktadırlar. AB’de devlet desteği bu anlamda yoktur. Daha çok piyasa şartları çerçevesinde arz talep dengesine ulaşılmaktadır.
  • ABD’nde mortgage piyasaları çok yüksek oranda standardize olduğundan seküritizasyon piyasaları çok hızlı gelişmiştir. AB’de bu standardizasyon sağlanamamış ve ikincil piyasalar özellikle seküritizasyon ve yapılandırılmış finans enstrümanları çok gelişememiştir.
  • ABD mortgage piyasaları fonlama açısından da AB ülkelerinden farklıdır. Örneğin, bilanço-dışı menkul kıymetleştirme (off-sheet securitization) ABD’de çok yaygın iken AB’de bilanço-içi menkul kıymetleştirme (on-sheet securitization) daha yaygındır. Bunun nedenleri arasında standardizasyon farklılığı ve devlet desteğinin olup olmaması sayılabilir. Bilanço dışı menkul kıymetleştirmede riskler genel anlamda mortgage’a yatırım yapana intikal etmektedir.
  • ABD mortgage piyasalarında otomasyon çok gelişmişken, AB piyasalarında bu yeterli düzeyde olmamıştır. Örneğin, Fair Isaac, Experian vb gibi kredi değerleme kuruluşları ABD’de çok önemli fonksiyonlar icra etmektedir.
  • ABD’de konut sahipliği oranları AB’den ortalama olarak daha yüksektir. Bu oranlar sırasıyla % 65 ve % 50 civarındadır.

Benzerliklerine bakılacak olursa:

  • Hem ABD hem AB mortgage marketleri kurumsallaşmıştır. Başka bir ifadeyle, konut finansman sistemi kayıt altında ve süreklilik arz etmektedir.
  • Her iki tarafta da hem birincil hem ikincil piyasalar gelişmiştir. Başka bir ifadeyle, sermaye piyasalarından kaynak temin etme boyutları genel olarak benzeşmektedir. Mesela, ABD mortgage’a dayalı menkul kıymetlerle (MBSs) sermaye piyasasından fonlama yaparken, AB modeli, mortgage tahvilleri (covered bonds/mortgage backed bonds) ile beslenmektedir. Ancak sermaye piyasalarından kaynak temini ortak yön olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Hem ABD hem AB mortgage piyasalarında emanetçi kurumlar olarak da adlandırılan mevduat toplayan bankaların yanı sıra mortage bankaları da faaliyettedirler. Ancak mortgage bankacılığı içerik olarak bazı farklılıklar gösterebilmektedir.
  • Her iki tarafta da vade, faiz oranı, peşinat konusunda çok ciddi farklar yoktur. Ancak ABD’de son yıllarda özellikle peşinat konusunda çok ciddi esnemeler olmuş ve subprime mortgage krizi patlak vermiştir.

Özetle, hem ABD hem AB mortgage piyasaları Venn Diyagramında olduğu gibi bazı açılardan örtüşmekte ve bazı boyutlardan ayrışmaktadır. Ancak, kurumsallaşma ve sermaye piyasalarından kaynak temini en temel ortak yönlerdir. Standardizasyon, otomasyon, devlet desteği ve seküritizasyon gibi alanlar ise en temel farklılıklar olarak ortaya çıkmaktadır.



07 Temmuz 2008

 

 

Cumhur Sinan Özdemir

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

İş Müfettişi -Ankara

YENİ SOSYAL GÜVENLİK KANUNUNA GÖRE "İŞÇİ-ESNAF-MEMUR" EMEKLİSİNİN ÇALIŞMASI (1)

 

Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek halen çalışan (işçi, esnaf, memur) emeklilerin durumunda bir değişiklik olmayacaktır.

 

01.10.2008 tarihinden sonra sigortalı olacaklar yıllar sonra emekli olduktan sonra çalışırlarsa, emekli aylıkları kesilecektir.

 

01.10.2008 tarihinden önce örneğin 01.09.2008 tarihinde sigortalı olanlar emekli olduklarında sosyal güvenlik destek primi ödeyerek aylıkları kesilmeden başka bir işte çalışabilecektir.

 

5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Sigortalar Kanunu’nun, “Yaşlılık Aylığının Başlangıcı, Kesilmesi veya Sosyal Güvenlik Destek Primi Ödenmesi” başlıklı 5754 sayılı Kanunun 18.maddesi ile değiştirilen 30.maddesine göre;

 

“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra;

 

a. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç olmak üzere bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başında kesilir. Bunlardan bu Kanuna tabi çalıştıkları süre zarfında 80 inci maddeye göre belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81 inci madde gereğince kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortasına ait prim alınır. Yaşlılık aylığı kesilenlerden, işten ayrılarak veya işyerini kapatarak yeniden yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunanlara yada emekliye ayrılan veya sevk edilenlere, yazılı istek tarihini veya görevinden ayrıldığı tarihi takip eden ödeme döneminden itibaren yeniden yaşlılık aylığı hesaplanarak bağlanır. Yeni aylık, eski aylığın kesildiği tarihten sonra aylıklara yapılacak artışlar uygulanarak bu fıkrada belirtilen aylık başlangıç tarihi itibarıyla bulunan tutarı ile emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmi aylığın toplamından oluşur.Emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmı aylık, talep tarihindeki emeklilik öncesi ve sonrası prim ödeme gün sayısı ve emeklilik sonrası çalışmaya ait prime esas kazançları üzerinden 29 uncu maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim ödeme gün sayısına orantılı bölümü kadardır.

 

b.  4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç olmak üzere diğer alt bentlerine tabi çalışmaya başlayanlardan aylıklarının kesilmemesi için yazılı istekte bulunanların yaşlılık aylıklarının ödenmesine devam edilir. Bunlardan, almakta oldukları aylıklarının % 15’i oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir. Ancak kesilecek olan bu tutar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine tabi sigortalılara ilgili yılın Ocak ayında ödenen en yüksek yaşlılık aylığından alınabilecek sosyal güvenlik destek priminden fazla olamaz. Bu sigortalılardan ayrıca kısa vadeli sigorta kolları primi alınmaz. Sosyal güvenlik destek primine tabi olanların primleri, aylıklarından kesilmek suretiyle tahsil edilir. Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş veya bildirilmiş süreler bu Kanuna göre malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim ödeme gün sayısına ilâve edilmez, 31 inci ve 36 ncı madde hükümlerine göre toptan ödeme yapılmaz…”

 

5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Sigortalar Kanunu’nun, “Sosyal Güvenlik Destek Primine İlişkin Geçiş Hükümleri” başlıklı 5754 sayılı Kanunun 73.maddesi ile değiştirilen Geçici 14.maddesine göre;

 

“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçi veya sigortalı olanlar, vazife malûllüğü, malûllük ve yaşlılık veya emekli aylığı bağlananlar ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya devam edenler hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi olma bakımından bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edilir. Ancak;

 

a. Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalışanlar için sosyal güvenlik destek primi oranı 80 inci maddeye göre tespit edilen prime esas kazançlar üzerinden 81 inci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen prim oranına yüzde 30 oranının eklenmesi suretiyle bulunan toplamdır. Yüzde 30 oranının dörtte biri sigortalı, dörtte üçü işveren hissesidir. Bu kapsamda sayılan kişilerden sosyal güvenlik destek primine tabi olanların prim ödeme yükümlüsü bunların işverenleridir. Bunlar hakkında sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hükümleri uygulanır.

 

b. Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından alınacak belgelerle doğrulamak kaydıyla faaliyette bulunulmadığına ilişkin süreler hariç olmak üzere çalışılan süreleri için, sosyal güvenlik destek primi oranı olarak bu Kanunun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinde belirtilen hükümler uygulanır. Bu oran, bu maddenin yürürlüğe girdiği yılda % 12 olarak, takip eden her yılın Ocak ayında bir puan artırılarak uygulanır. Ancak bu oran % 15’i geçemez..”

 

5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Sigortalar Kanunu’nun, “Prim Oranları ve Devlet Katkısı” başlıklı 81.maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine göre;

 

“...Kısa vadeli sigorta kolları prim oranı, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre % 1 ilâ % 6,5 oranları arasında olmak üzere, 83 üncü maddeye göre Kurumca belirlenir. Bu primin tamamını işveren öder...”

 

Sonuç:

 

SSK kapsamında (Yeni Kanun 4/a kapsamında olanlar) 01.10.2008 tarihinden sonra sigortalı olacak işçiler yıllar sonra emekli olduklarında tekrar bir işte çalışırlarsa emekli aylıkları kesilecektir. Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışamayacaklardır. 01.10.2008 tarihinden önce sigortalı olan işçiler veya bu tarihten önce emekli olup halen sosyal güvenlik destekleme primine tabi çalışanlar için prim oranında artış dışında bir değişiklik olmamıştır. Sosyal güvenlik destekleme prim oranına kısa vadeli sigorta kolları prim oranı eklenmiştir. Yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlike derecesine göre % 1 ilâ % 6,5 prim oranları (bu primin tamamını işveren ödeyecektir) %30 oranına eklenecektir. %30 primin dört biri işçi tarafından (%7,5), dörtte üçü ise işveren tarafından (%22,5) ödenecektir. Örneğin; işin tehlike derecesi 4 ise ödenecek oran %34 olacaktır. Bu oranın dört biri işçi tarafından (%7,5), dörtte üçü ise işveren tarafından (% 22,5+4= 26,5) ödenecektir. Bu şekliyle işverenin prim yükü artacaktır.

 

Bağ-Kur kapsamında olanlar (Yeni Kanun 4/b kapsamında olanlar) eski veya yeni sigortalı olunmasına bakılmaksızın sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışacaklardır. Halen %10 olan prim oranı kademeli olarak %15’e çıkacaktır. Sosyal güvenlik destek prim oranı 2008 için %12,2011 yılı için ise %15’dir. Prim oranı %5 artırılmıştır.

 

Emekli Sandığı kapsamında olanlar (Yeni Kanun 4/c kapsamında olanlar) eski veya yeni sigortalı olunmasına bakılmaksızın sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışacaklardır. Sosyal güvenlik destek prim oranı 4/b (Bağ-Kur) kapsamında olanlar ile aynıdır. Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek 4/b (Bağ-Kur) ve 4/c (Emekli Sandığı) kapsamında çalışan bu sigortalılardan kısa vadeli sigorta kolları primi (yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlike derecesine göre % 1 ilâ % 6,5 oranındaki prim) kesilmeyecektir.

 

Sosyal Güvenlik Destek Primi ödenmiş veya bildirilmiş süreler malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim ödeme gün sayısına ilave edilmeyecek ve toptan ödeme yapılmayacaktır.

 



14 Temmuz 2008

 

Süleyman Turan

 

Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı

Vergi Uygulama Müdürü

YMM

 

KAYIT VE TESCİLE TABİ TAŞIT ARAÇLARINDA ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ MATRAHININ TESPİTİ 

 

 

I-GİRİŞ

 

Bilindiği gibi, 4760 sayılı ÖTV Kanunun (1) 1/a.maddesine göre, Kanuna ekli (II) listedeki mallardan kayıt ve tescile (2) tabi olanların ilk iktisabı, (3) bir defaya mahsus olmak üzere özel tüketim vergisine tabi olup, aynı Kanunun 4/1.b maddesinde, (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olanlar için, motorlu araç ticareti yapanlar, (4) kullanılmak üzere ithal edenler veya müzayede yoluyla satışını (5) gerçekleştirenlerin verginin mükellefi oldukları hüküm altına alınmıştır.

 

Aynı Kanunun 11/3. fıkrasına göre de, (II) sayılı listedeki mallar için özel tüketim vergisinin matrahı; ilk iktisabında hesaplanacak özel tüketim vergisi hariç katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül etmektedir.

 

Katma Değer Vergisi Kanunun (6) 20. maddesine göre, teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olup, bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade etmektedir.

 

Özel Tüketim Vergisi Kanunun “Oran ve Tutar” başlıklı 12/1. fıkrasının sonuna, 5766 sayılı Kanunla (7) 01.07.2008 tarihinden geçerli olmak üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

1. Özel tüketim vergisi, bu Kanuna ekli listelerde yazılı malların karşılarında gösterilen tutar ve/veya oranlarda alınır.

 

(Eklenen hüküm) (II) sayılı listedeki mallardan alınacak vergi, mükellefin bu malı alış bedeli üzerinden, malın tabi olduğu orana göre hesaplanan vergi tutarından fazla olamaz. İthalatçıların alış bedeli olarak, ithalatta hesaplanan katma değer vergisi matrahı esas alınır. Verginin alış bedeli üzerinden hesaplandığı durumlarda, mükellefin teslim tarihine kadar bu malı mükellefe teslim eden tarafından %10’ a kadar yapılan indirimler alış bedelinden indirilir.

 

Bu yazımızda, 14 seri no.lu ÖTV Genel Tebliği (8) ile yapılan düzenlemeler çerçevesinde, kayıt ve tescile tabi olan taşıtların özel tüketim vergisi matrahının tespiti açıklanacaktır.

 

II-KAYIT VE TESCİLE TABİ TAŞIT ARAÇLARINDA ÖTV MATRAHININ TESPİTİ

 

1. Kayıt ve Tescile Tabi Taşıt Araçları

 

1 seri no.lu ÖTV Genel Tebliğinin (9) (1.2.1) bölümünün (i) paragrafında, ÖTV Kanununun 1. maddesinde geçen "kayıt ve tescile tabi olanlar" ifadesinin; kara taşıtları için 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (10) ve Karayolları Trafik Yönetmeliğine (11) göre trafik tescil kuruluşlarınca, askeri araçlar ile çeşitli anlaşmalara göre askeri amaçla ülkemizde bulunan kuruluşlara ait araçlar için ise Türk Silahlı Kuvvetlerince tescil edilmesi zorunlu olan araçları kapsadığı belirtilmiştir.

 

Ancak, 14 seri no.lu ÖTV Genel Tebliğinin “2.Kayıt ve Tescile Tabi Taşıtlar” başlıklı bölümünde yapılan düzenleme ile, söz konusu bölümün (i) paragrafı, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki 87.04 ve 87.05 tarife pozisyonuna giren araçlardan Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kayıt ve tescil edilenlerin özel tüketim vergisinin konusuna girmediği ileri sürülerek açılan davalar, ÖTV Kanununun 2. maddesinin 1/c bendinde yer alan "kayıt ve tescil" tanımına Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan kayıt ve tescilin dahil olmadığı gerekçesiyle idare aleyhine sonuçlandığından ve Danıştay tarafından verilen kararların düzeltilmesine ilişkin taleplerin de reddedilmesi suretiyle bu kararların müstakar hale gelmesi nedeniyle;

 

i. Kara taşıtları için, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Trafik Yönetmeliğine göre trafik tescil kuruluşlarınca, şeklinde değiştirilmiştir.

 

Yapılan bu değişikliğe göre, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kayıt ve tescil edilen araçlar, ÖTV Kanunu uygulamasında "kayıt ve tescile tabi olmayan araçlar" olarak değerlendirilecektir. Bu durumda vergiyi doğuran olay, (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olmayanların ithali veya bunları imal edenler tarafından tesliminde gerçekleşecektir. Dolayısıyla Kanuna ekli (II) sayılı listedeki araçlardan Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kayıt ve tescil edilecek olanların, ithalinde özel tüketim vergisi ithal edenler tarafından gümrük idaresine ödenecek, imalatçıları tarafından tesliminde ise imalatçıları tarafından hesaplanacak özel tüketim vergisi, teslim tarihini takip eden ayın 15. günü akşamına kadar KDV yönünden bağlı bulunulan vergi dairesine (2B) numaralı ÖTV beyannamesi (12) verilmek suretiyle beyan edilip ödenecektir.

 

Öte yandan ÖTV Kanununa ekli (II) sayılı listede yer alan 87.04 ve 87.05 tarife pozisyonundaki araçlardan kayıt ve tescile tabi olmayanlar, özel tüketim vergisi kapsamı dışında tutulduğundan, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kayıt tescil edilecek olan 87.04 ve 87.05 tarife pozisyonu kapsamındaki araçlar özel tüketim vergisinin konusuna girmemektedir.

 

Kayıt ve tescile tabi taşıt araçları ile tabi oldukları özel tüketim vergisi oranları, Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listede aşağıdaki gibi belirlenmiştir.

 

G.T.İ.P. No: Aracın İsmi: _________________________________________________ Vergi Oranı (%)

 

8701.20 Yarı römorkler için çekiciler .......................................................................................... 4

 

87.02 10 veya daha fazla kişi taşımaya mahsus motorlu taşıtlar:

    - Otobüs ..................................................................................................................... 1

    - Midibüs ..................................................................................................................... 4

    - Minibüs ..................................................................................................................... 9

87.03   Binek otomobilleri ve insan taşımaya mahsusu diğer taşıtlar:

    - Yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3.5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma

     kapasitesi, istiap haddinin %50 ‘sinin altında olan motorlu araçlardan; (13)

     

    - İstiap haddi 850 kg’ i geçmeyip silindir hacmi 2000 cm3’ ün altında olanlar...................... 10

    - İstiap haddi 850 kg’ i geçip motor silindir hacmi 2800 cm3’ ün altında olanlar....................10

     

    - Motor silindir hacmi 3200 cm3’ü geçmeyen sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri

     bulunanlar, (Çok amaçlı araç olarak tanımlanan, Dublo,Connet, Kango, Expres,

     Combi, Partner, Caddy, Transpoter, Starex gibi) .................................................................10

     

    - Diğerleri (Normal binek otomobilleri):

     

    - Motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçmeyenler................................................................37

    - Motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçen fakat 2000 cm3'ü geçmeyenler..............................60

    - Motor silindir hacmi 2000 cm3'ü geçenler.......................................................................84

87.04   Eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar: (Yalnız kayıt ve tescile tabi olanlar)

    - Azami yüklü kütlesi 4700 kg’ i geçmeyip sürücü sırasından başka oturma yeri

     veya sürücü dışında yanda pencereleri olanlar: (panelvan)

     

    - Motor silindir hacmi 3000 cm³'ü geçmeyenler.................................................................10

    - Motor silindir hacmi 3000 cm³'ü geçip 4000 cm³'ü geçmeyenler........................................52

    - Motor silindir hacmi 4000 cm³'ü geçenler...................................................................... 75

    - Kapalı kasalı olup istiap 620 kg’in altında olanlar (kapalı kasalı kamyonet).......................... 10

    - Diğerleri (Kamyon ve kamyonetler).................................................................................. 4

87.05  Özel amaçlı motorlu taşıtlar, (vinç, mikser, tanker, çöp arabası gibi)........................................ 4

 

87.11  Motosikletler, (mopetler dahil) ve yardımcı motoru bulunan tekerlekli taşıtlar:

    - Motor silindir hacmi 250 cm3’ü geçmeyenler...................................................................22

    - Motor silindir hacmi 250 cm3’ü geçenler........................................................................ 37

87.02  Helikopter ve uçaklar (Askeri,zirai ve yangınla mücadele amaçlı hariç)..................................... 0.5

 

89.01 18 Gros tonilatoyu geçmeyen yolcu ve gezinti gemileri...................................................... 6.7

 

89.03 Yatlar ve kotralar ile diğer eğlence ve spor tekneleri............................................................8

 

2. Kayıt ve tescile Tabi taşıt Araçlarında ÖTV Matrahının Tespiti

 

Bilindiği gibi, ÖTV Kanununun 11/3. fıkrasına göre, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki mallar için verginin matrahı; bunların ilk iktisabında hesaplanacak özel tüketim vergisi hariç, katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül etmektedir. KDV Kanunun 20. maddesine göre, teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olup, bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade etmektedir.

 

Aynı Kanunun 25/a bendine göre ise, mükellefin düzenlediği fatura veya benzeri vesikalarda gösterilen ticari teamüllere uygun iskontolar matrahtan indirilebilmektedir. Bu hükümler uyarınca, ÖTV Kanununa ekli (II) sayılı listedeki araçların ÖTV mükelleflerince ilk iktisap kapsamındaki teslimlerinde hesaplanacak özel tüketim vergisi matrahı, teslim işleminin karşılığını teşkil eden bedel olup, bu bedelden, mükellefçe düzenlenen faturada ayrıca gösterilen ticari teamüllere uygun iskontonun düşülmesi mümkün bulunmaktadır.

 

Ancak ÖTV Kanununun 12/1. fıkrasının sonuna, 5766 sayılı Kanunun 19/d bendiyle eklenen hükümlerle, (II) sayılı listedeki mallardan alınacak özel tüketim vergisinin, mükellefin bu malları alış bedeli üzerinden malın tabi olduğu orana göre hesaplanan vergi tutarından az olamayacağı hükme bağlanmıştır. İthalatçıların alış bedeli olarak, ithalatta hesaplanan KDV matrahı esas alınacaktır. Verginin alış bedeli üzerinden hesaplandığı durumlarda, mükellefin malı teslim tarihine kadar bu malı mükellefe teslim eden tarafından % 10’a kadar yapılan indirimler alış bedelinden indirilecektir.

 

Bu hükme göre, mükelleflerin teslim ettikleri (II) sayılı listedeki mallara ilişkin hesapladıkları (varsa ticari teamüllere uygun iskonto tutarının da düşülmesi sonucu oluşan) özel tüketim vergisinin matrahı alış bedelinden daha düşük ise, özel tüketim vergisi bu alış bedeli üzerinden hesaplanacaktır. Bu malların mükellef tarafından teslimi tarihine kadar, malları mükellefe satanların satış bedeli üzerinden indirim yapmış olması halinde, mükellefin alış bedelinin %10’unu aşmamak üzere yapılan indirim tutarının düşülmesi sonucu kalan tutar, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacaktır. Mükellefin satış bedelinin, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacak olan bu tutardan düşük olması halinde, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınan bu tutar üzerinden özel tüketim vergisi hesaplanacaktır.

 

Örnek-1: Otomobil bayisi (A), distribütör (B)’den KDV hariç 20.000 YTL’ye motor silindir hacmi 1600 cm3’ün altında olan bir otomobil satın almıştır. Otomobil bayisi (A) bu otomobili satmadan önce, distribütör (B) otomobil için 3.000 YTL’lik indirim yapmıştır. Daha sonra (A) bu otomobili müşterisi (C)’ye özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi hariç 17.000 YTL’ye satmıştır. Bu durumda otomobil bayisi (A), müşteri (C) adına düzenleyeceği satış faturasında, özel tüketim vergisi ve katma değer vergisini aşağıdaki şekilde hesaplayacaktır.

 

- Otomobilin vergisiz satış bedeli

17.000,00 YTL  

- (B)’nin (A)’ya yaptığı indirim tutarı

3.000,00 YTL  

- Alış bedelinden indirilebilecek tutar (20.000 x %10)

2.000,00 YTL  

- ÖTV matrahının tespitinde dikkate alınacak tutar (20.000 – 2.000)

18.000,00 YTL  

- Hesaplanan ÖTV (18.000 x % 37)

6.660,00 YTL  

- KDV matrahı (17.000 + 6.660)

23.660,00 YTL  

- KDV (23.660 x %18)

4.258,80 YTL  

- Toplam satış bedeli

27.918,80 YTL  

 

Örnek-2: Otomobil bayii (A), dağıtıcı (B)’ den KDV hariç 30.000 YTL’ ye motor silindir hacmi 1800 cm3 olan bir otomobil satın almıştır. Bayii (A) bu otomobili satmadan önce, dağıtıcı (B) bu otomobil için 4.000 YTL’ lık indirim yapmıştır. Daha sonra bayii (A) bu otomobili müşterisi C)’ ye 1.000 YTL de kendisi iskonto yaparak, 25.000 YTL’ ye satmıştır. Bu durumda, otomobil bayisi (A) ‘ nın müşterisi (C) adına düzenleyeceği satış faturası ve hesaplayacağı vergiler aşağıdaki gibi olacaktır.

 

- Otomobilin vergisiz satış bedeli

25.000,00 YTL  

- (B)’nin (A)’ya yaptığı indirim tutarı

4.000,00 YTL  

- (A)’ nin müşterisi (C)’ ye yaptığı indirim tutarı

1.000, 00 YTL  

- Alış bedelinden indirilebilecek tutar (30.000 x %10)

3.000,00 YTL  

- ÖTV matrahının tespitinde dikkate alınacak tutar (30.000 – 3.000)

27.000,00 YTL  

- Hesaplanan ÖTV (27.000 x % 37)

16.200,00 YTL  

- KDV matrahı (25.000 + 16.200)

41.200,00 YTL  

- KDV (41.200 x %18)

7.416,00 YTL  

- Toplam satış bedeli

48.616,00 YTL  

 

Örnekteki otomobilin nihai tüketiciye vergisiz satış bedeli 25.000 YTL olmasına rağmen, özel tüketim vergisi bu tutar üzerinden değil, dağıtıcı ve bayiinin yapmış olduğu 5.000 YTL ’lik indirimi yerine satış bedelinin yüzde 10’u olan 3.000 YTL kadar indirim uygulanarak 27.000 YTL üzerinden hesaplanmış, ancak katma değer vergisinin hesaplamasında yapılan indirimlerin tamamı dikkate alınarak otomobilin vergili satış bedeli 48.616 YTL’ ye ulaşmıştır.

 

5766 sayılı Kanunla getirilen indirim sınırlaması olmasaydı, vergisiz satış bedeli olan 25.000 YTL üzerinden 15.000 YTL özel tüketim vergisi ve 7.200 YTL katma değer vergisi hesaplanacak ve otomobilin vergili satış bedeli 47.200 YTL olacaktı. 

 

Otomobil satışı ile ilgili olarak, otomobilin bayii tarafından nihai tüketiciye teslimi tarihine kadar dağıtıcı ve kendisi tarafından indirim yapılmamış olsaydı, özel tüketim vergisi matrahı bayiinin alış bedelinden az olamayacağı için 30.000 YTL üzerinden 18.000 YTL özel tüketim vergisi ve 8.640 YTL katma değer vergisi olmak üzere otomobilin vergili satış bedeli 56.640 YTL olacaktı.

 

Görüldüğü üzere, otomobilin müşteriye satış bedeli ve hesaplanması gereken vergiler, yapılan iskonto ve indirim miktarına göre değişmektedir.

 

Öte yandan mükellefin alış bedeli olarak, bu malları mükellefe satanların düzenledikleri fatura ve benzeri vesikalar üzerinde gösterilen tutarlar esas alınacaktır. Alış bedeli üzerinden yapılan indirimlerin de Vergi Usul Kanunu (14) hükümleri kapsamında belgelendirilmesi gerekmektedir. ÖTV mükellefinin ithal ettiği malları tesliminde vergi hesaplaması halinde, ithal edilen malların alımına ilişkin yurt dışındaki satıcı tarafından yapılan indirimlerin de 253 seri no.lu VUK Genel Tebliğinin (15) aşağıda açıklanan hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Buna göre,

 

Vergi Usul Kanunun kayıt nizamına ilişkin 215. maddesinde, bu Kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulması mecburi olup, 227. maddesinde de "Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almaktadır. Söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir.

 

Bu hükümlere göre, yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlara yaptırılan, iş veya hizmetler karşılığında ödemede bulunan gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri, yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlardan aldıkları muteber belgeleri, yurt dışındaki temsilciliklerimizde veya yurt içindeki noterlerde Türkçe'ye tercüme ve tasdik ettirdikten sonra defterlerine gider olarak kaydedebilmekte idi,

 

Ancak Bakanlığımıza yapılan başvurulardan, bu işlemlerin yurt dışı temsilciliklerimizdeki iş yığılmalarına neden olduğu, mükellefler bakımından da ağır külfetler getirdiği anlaşıldığından, anılan

 

Kanunun mükerrer 257. maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak, bu Genel Tebliğ ile yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlara yaptırılan iş veya hizmetler karşılığında alınan belgelerin, yurt dışındaki temsilciliklerimizde veya yurt içinde noterlerde Türkçe'ye tercüme ve tasdik edilme zorunluluğu kaldırılmıştır.

Buna göre, yurt dışındaki kişi veya firmalardan belge alan mükellefler, bu belgeleri defter kayıtlarında gider olarak göstermeleri sırasında belgelerde yazılı bedelleri, belgelerin düzenlendiği günde Merkez Bankasınca belirlenen döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevirerek kayıtlarında göstereceklerdir. Ancak inceleme sırasında inceleme elamanınca lüzum görülmesi halinde, mükellefler bu belgelerini tercüme ettirmek zorundadırlar.

 

III-SONUÇ

 

Özel Tüketim Vergisi Kanununun 12/1. fıkrasının sonuna, 5766 sayılı Kanunun 19/d bendiyle eklenen hükümlerle, (II) sayılı listedeki mallardan alınacak özel tüketim vergisi, bu malların alış bedeli üzerinden malın tabi olduğu orana göre hesaplanan vergi tutarından az olamayacağı hükme bağlanmıştır. İthalatçıların alış bedeli olarak ise ithalatta hesaplanan KDV matrahı esas alınacaktır. Verginin alış bedeli üzerinden hesaplandığı durumlarda, mükellefin malı teslim tarihine kadar bu malı mükellefe teslim eden tarafından % 10’a kadar yapılan indirimler alış bedelinden indirilecektir.

 

Yapılan değişikliğe göre, mükelleflerin teslim ettikleri (II) sayılı listedeki mallara ilişkin hesapladıkları (varsa ticari teamüllere uygun iskonto tutarının da düşülmesi sonucu oluşan) özel tüketim vergisinin matrahı alış bedelinden daha düşük ise, özel tüketim vergisi bu alış bedeli üzerinden hesaplanacaktır. Bu malların mükellef tarafından teslimi tarihine kadar, malları mükellefe satanların satış bedeli üzerinden indirim yapmış olması halinde, mükellefin alış bedelinin %10’unu aşmamak üzere yapılan indirim tutarının düşülmesi sonucu kalan tutar, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacaktır. Mükellefin satış bedelinin, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacak olan bu tutardan düşük olması halinde, özel tüketim vergisi matrahının tespitinde dikkate alınan bu tutar üzerinden özel tüketim vergisi hesaplanacaktır.

 

DİP NOTLAR

 

(1) 12.06.2002 tarih ve 24783 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(2) Kayıt ve tescil, motorlu taşıtların ilgili mevzuat gereğince trafik, belediye, liman ile Ulaştırma bakanlığı Sivil havacılık Genel Müdürlüğünce tutulan sivil hava vasıtaları siciline yapılan kayıt ve tescilini ifade etmektedir.

(3) İlk iktisap, (II) sayılı listedeki mallardan Türkiye’ de kayıt ve tescil edilmemiş olanların kullanılmak üzere ithalini, müzayede yoluyla veya kayıt ve tescil edilmiş olsa dahi 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre iade edilenler de dahil motorlu araç ticareti yapanlardan iktisabını, motorlu araç ticareti yapanlar tarafından kullanılmaya başlanmasını, aktife alınmasını veya adlarına kayıt ve tescil edilmesidir.

(4) Motorlu araç ticareti yapanlar, (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olanları imal, inşa veya ithal edenler ile fabrika, ana bayi, bölge bayi, bayi, yetkili satıcı ve acenteler ile maliye bakanlığınca bu nitelikte oldukları tespit edilenlerdir.

(5) Müzayede yoluyla satış, bir malın birden fazla istekli arasından en yüksek fiyatı teklif edene satımını sağlayan bir satış yöntemidir

(6) 02.11.1984 tarih ve 18563 sayılı resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(7) 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı resmi Gazete’ de yayınlanmıştır.

(8) 08.07.2008 tarih ve 26930 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(9) 30.07.2002 tarih ve 24831 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(10) 18.10.1983 tarih ve 18195 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(11) 18.07.1997 tarih ve mükerrer 23053 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(12) 2B Nolu ÖTV beyannamesi, kayıt ve tescile tabi olmayan taşıtlara ait özel tüketim vergisinin beyan edilmesine ilişkin beyanname olup, vergilendirme dönemini izleyen ayın 15. günü akşamına kadar ilgili vergi dairesine verilmesi gerekir.

(13) Yolcu taşıma kapasitesi, sürücü dahil toplam yolcu sayısının 70 kg’ la çarpılması suretiyle hesaplanır. Bu hesaplamada koltuk olmasa dahi, koltuk montajı için bulunan sabit tertibatlar da koltuk olarak dikkate alınır. İstiap haddi, bir aracın güvenle taşıyabileceği sürücü ve yolcu dahil toplam yük ağırlığını ifade etmektedir.

(14) 10.01.1961 tarih ve 10703 sayılı resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

(15) 22.01.1997 tarih ve 22885 sayılı resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

 

 

KAYNAKÇA

 

- ÖTV Kanun Metni ve Genel Tebliğleri,

- KDV Kanunu

- 5766 sayılı Kanun Değişiklikleri

- 14 seri no.lu ÖTV Genel Tebliği

10 Temmuz 2008

 

Hüseyin İrfan FIRAT

Personel ve İnsan kaynakları Yönetimi Danışmanı

hifirat@insangucu.com.tr 

İŞ YERİNDE  KILIK KIYAFET VE GÖRÜNÜM TARTIŞMALARI ÜZERİNE

 

Ülkemizin gündemini geçtiğimiz hafta işgal eden konulardan biri de çalışanların işyerlerinde genel görünümleri ve kılık kıyafetleri yönünden uymaları gereken kurallar ve bu kuralların ayrımcılık yaratıp yaratmayacağı konusu idi.

 

Gerçekten de İş adamı Rahmi KOÇ bir gazeteye verdiği mülakatta Ne tür insanları kesinlikle işe almazsınız? Sorusuna aşağıdaki yanıtı verdi.

 

“ Sakallı, bıyıklı adam katiyen almam. Kirli sakal da sevmem. Her gün tıraş olacak bir kere. Cote D’Azur’e gider gibi gelinmez. Bluejean de giyilmez. Kadınlar da mini giyemez. Buranın da kendine göre bir ciddiyeti var” (1)

 

Bu arada konuya Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ da müdahil oldu ve Başbakanın basına konuyla ilgili aşağıdaki sert görüşleri yansıdı.

 

“‘Ben iş yerime sakallı veya bıyıklı olanları asla almam’ diyenlerden yana olmadık. Bunlar ayrımcılığın ta kendisidir. Bugün dünyanın neresinde böyle bir ilkel anlayış var? Kendi insanları arasında böyle bir ayrımcılığı yapmanın sosyolojik anlamda bir tanımı olabilir mi? İnsana bakışın böyle bir tanımı olabilir mi?” (2)

 

Yukarıda yer alan tartışmalara basınımız da katılmakta gecikmedi ve geçmişte (eski iş yasası döneminde) verilmiş bir Yargıtay 9.Hukuk dairesi kararı referans gösterilerek Yüksek yargının da Rahmi KOÇ’ la aynı görüşte olduğu haberleri ülkemizin yüksek tirajlı gazetelerinde benzer içeriklerle yer aldı.

 

Aslına bakacak olursanız bu konudaki tartışmalar yeni sayılmaz. Çalışanların işyerlerindeki giyim tarzları ve görünümleri (sakal, bıyık, saç, makyaj ) öteden beri tartışma ve çekişme konusu olmuş konuların başında gelir.

 

Kamu kuruluşları bakımından konu çıkartılan yönetmelik (3) çerçevesinde düzenlenmiş olduğundan kamu alanında pek sorun bulunmamaktadır. Ancak özel sektörde konu tartışmalı olma özelliğini halen korumaktadır.

 

Şimdi dilerseniz yukarıdaki son tartışmalarla yeniden güncellik kazanan bu konuya bizde bu yazımızla değişik açılımlar kazandırmaya çalışalım.

 

Öncelikle kıyafet ve genel görünüm kişilik hakları arasında yer alan özel yaşam hakkı ile ilgili bir konudur. Dolayısı ile de işçinin kişilik hakları ile ilgili olan bu konuya işverenin müdahil olabilmesinin gerçekten haklı nedenleri olmalıdır.

 

Bu nedenlerin başında da şüphesiz ki İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin önlemler ve yükümlülükler gelmektedir. Gerçektende yasa ve yönetmelikler çerçevesinde işveren işçiye iş sağlığı ve güvenliği bakımından verdiği koruyucu kıyafet ve malzemenin kullanılmasını isteyebilecek ve kullanılmaması koşulunda gereğinde işçiye hukuksal yaptırım uygulayabilecektir.

 

İşçinin giyim tarzına, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale yetki ve sorumluluğu bu konudaki yönetmelikle (4) açıkça belirtilmiştir. Bu konuya örnek olarak gösterilebilecek bir kararında Yüksek mahkeme işverenin verdiği koruyucu malzemeyi kullanmamakta ısrar ederek kendi sağlığını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle yerel mahkemenin verdiği işe iade kararını reddetmiştir. (5)

 

İşverenin işçinin giyim ve dış görünüşüne müdahalesini haklı kılabilecek bir diğer haklı neden üretilen mal ya da hizmetin hijyen ve dolayısı ile de sağlık koşullarına uygunluk sebepleri olabilir. Gerçektende İşverenler özellikle Gıda ve ilaç üretimi, sağlık hizmeti gibi alanlarda işyerlerinde maske ve bone kullanılması, sakal bıyık bırakılmaması türünden talimatlarla işçilerin iş esnasındaki kıyafetlerine ve görünümlerine müdahil olma hakkına sahiptirler.

 

Yine bu konuya örnek oluşturabilecek bir kararında (6) Yüksek yargı görevi aşçı olan bir personelin uyarılara rağmen sakalını kesmekte direnmesi üzerine iş sözleşmesinin tazminatsız olarak sona erdirilmesinde işvereni haklı bulmuştur. Yüksek mahkeme kararının gerekçesinde “ Gerçekten davacının sakal bırakması sağlık koşulları ve gördüğü işin niteliği ile bağdaşmaz.” Demektedir. 

 

Buraya kadar işverenin işçinin kişilik hakları arasında yer alan ve başta da belirttiğimiz gibi özel yaşam hakkıyla ilgili olan giyim, kuşam ve genel görünüşüne ait konulara iş sağlığı ve güvenliği ile hijyen, sağlık gibi gerekçelerle müdahil olabileceğini Yargısal kararlarında desteğiyle açıklamaya çalıştık. Şimdi dilerseniz konumuzu gazetelerde yer alan ve Başbakan’ın da müdahil olduğu tartışmalar somutuna indirgeyerek sürdürelim.

 

Yani yukarıda sayılan gerekçelerin dışında bir nedenle işveren işçinin giyimine ve görünümüne müdahil olabilir mi? ve giderek bu konuda koyduğu kurallara uymadığı gerekçesiyle işçiye yaptırım uygulayabilir mi? Konumuzun bu bölümünü Hukukçu görüşleri desteği ile sürdürüyoruz.

 

“ İş sağlığı ve güvenliği ya da hijyen gerekçesine dayanmayan istemler bakımından işçinin özel yaşam hakkıyla dengelenmesi gereken yarar, işverenin toplumdaki izlenim ve saygınlığının korunması olarak da ortaya çıkabilir. Belirtmek gerekir ki, işverenin bu noktadaki yararı, salt ekonomik nitelikli değildir; dolayısıyla işçinin özel yaşam hakkı karşısında bu yarar, işçinin konumu, yapılan iş ve işçiden giyilmesi istenen giysinin özelliğine göre –başka bir anlatımla, özel yaşama müdahalenin ağır olmaması koşuluyla- üstün tutulabilir ya da olayın özelliklerine göre bu isteme işçinin rıza göstermesi sadakat borcunun bir parçası olarak algılanabilir. AİHK (7) verdiği bir kabul edilebilirlik kararında (kara v.UK) İş sağlığı ve hijyen gereklerinin yanı sıra, işverenin toplumdaki izleminin özellikle halkla ve diğer organizasyonlarla temas halinde bulunan çalışanlardan belirli giyim kurallarına uymalarının istenmesini haklı kılabileceği sonucuna varmıştır. (8) Özellikle toplumda işvereni temsil eden işçilerin, işverenin giyim tarzı konusundaki duyarlılığına uygun hareket etmesi gerekir. (9)

 

Yukarıdaki alıntıdan ve AİHK kararından da anlaşılabileceği gibi işverenin toplumdaki saygınlığının korunması gibi gerekçelerle de giyim konusuna müdahalenin söz konusu olabileceği mümkün görülmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli husus işçinin görevinin bu müdahaleyi haklı kılabilecek bir görev olmasıdır. Yine aynı yazarın bu konuya ilişkin olarak verdiği örnek aşağıdaki gibidir.

 

“İşçilerin yaptıkları işle bağdaşır şekilde giyinmeleri gerekir. Ancak örneğin banka personelinden ya da hukuk bürosu çalışanlarından kravat takmalarını istemek, hukuka uygun kabul edilecekken aynı istemin makine başında çalışan bir torna ustasına yöneltilmesi halinde varılacak sonucun farklı olması doğaldır. Belirtmek gerekir ki; kozmetik mağazaları, moda evleri vb. işyerleri söz konusu olmadıkça işverenin işçi üzerinde moda veya zevk diktası kurmaya hakkı yoktur ve işyerinin ve işin özelliklerine göre dürüstlük kuralına uygun olmayan talimatlar geçerli kabul edilmeyecektir.” (10)

 

Gazetelerde yer alan haberler yanlış yorumdan kaynaklanıyor

 

Bu görüşlerden sonra birde gazetelere konu olan Yargıtay kararına bakarak konumuzu tamamlayalım. Ancak burada yapmamız gereken bir başka şey de bir düzeltme olmalıdır. Çünkü gazetelerin söz konusu Yargı kararını yanlış yorumlayarak hep bir ağızdan sanki kararın Rahmi KOÇ’ un görüşlerini destekler nitelikte olduğu yönünde haber yapmaları yanlıştır. Bu yanlışlıkta sanırız kararı hatalı yorumlamaktan kaynaklanıyor.

 

Aslında bu karar yazımın başında da belirttiğim gibi 1475 sayılı eski iş yasamız döneminde verilmiş bir karardır. O nedenle konuya öncelikle bu açıdan bakmak gerekiyor.

 

Çünkü o dönemde iş güvencesi yasası hükümleri henüz yürürlükte olmadığından işverenlerin işçi çıkartma konusunda zaten geçerli bir neden gösterme zorunlulukları da yoktu. Bu kararda da işçinin itirazı işverenin kendisini tazminatsız olarak o dönemde 17/2 (şimdi 25/2) madde çerçevesinde tazminatsız olarak işten çıkartması noktasında. Yani bu bir işe iade davası değil kıdem ve ihbar tazminatı talebi davasıdır.

 

Olay özetle işverenin işçisini bıyıklarını kesmesi yönünde iki kez uyarmasına karşın işçinin bu talimata uymaması üzerine işçinin iş sözleşmesini iş yasamızın Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri başlıklı maddesine dayanarak tazminatsız olarak sona erdirmesidir. İşçi bu fesihe itiraz etmiş ve dava açmıştır.

 

Davayı inceleyen yerel mahkeme işvereni haklı bulup işçinin aleyhinde hüküm vermiştir. Davanın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek mahkeme ise davayı işçinin lehinde bozarak işverenin işçiye tazminat ödemesi yönünde hüküm kurduğu gibi (gazetelerin yazdığının tam aksine) İşverenin aynı işte bıyıklı işçileri de çalıştırdığından bahisle işçisine ayrımcılık uyguladığını da belirterek ihbar ve kıdem tazminatının ödenmesine karar vermiştir.

 

“ Davalı işyerinde çalışan davacının bıyık bırakması üzerine, önce işverence iki kez bıyıklarını kesmesi için ihtarda bulunulduğu, kesmemesi üzerine akdin 1475 sayılı iş yasasının 17/-g maddesi gereğince feshedildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece davacının işverenin uyarısına rağmen bıyıklarını kesmemesi nedeni ile hizmet akdinin feshedilmesi haklı fesih olarak kabul edilip ihbar ve kıdem tazminatı isteği reddedilmiştir.

 

Davacının işe girdiği sırada yürürlükte bulunmayan işyeri yönetmeliğinin 26/] maddesinin kılık kıyafet, traş, bıyık ve sakalla ilgili olarak işverence alınmış ve işin gereği olarak verilen sözlü ve yazılı emir ve talimatlara uymamak ihtar cezasının verilmesini gerektiren bir durumdur. Davacının bıyık bırakması aynı yönetmeliğin 27. maddesinde düzenlenen işten çıkarmayı gerektiren durumlar arasında sayılmadığı gibi 1475 sayılı yasanın 17/2-g maddesine giren hallerden de değildir."

 

Kararın devamında;

 

“İşveren, bıyık bırakan davacının işyerinde çalışmasını istemiyorsa bu hal makul bir neden olarak kabul edilip, hizmet akdini 1475 sayılı yasanın 13. maddesi gereğince feshederek davacıya ihbar ve kıdem tazminatları alacağını ödemesi gerekir. Tanık anlatımlarından işyerinde davacı ile aynı işi yapan bir işçinin işe girerken bıyıklarını kesmeyeceği şartını ileri sürdüğü ve işverence bu koşul kabul edilerek bu işçi bıyıklı olarak aynı işte çalıştırıldığından işverenin işçilere eşit davranma ilkesine de uymadığı saptanmıştır. Bu nedenlerle davacının ihbar ve kıdem tazminatları isteklerinin kabulü gerekirken reddedilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

 

Denilmektedir.

 

Görüldüğü gibi yukarıdaki kararında Yüksek Yargı gazetelerde yer aldığı gibi İş adamı Rahmi KOÇ’ la “aynı görüşte” (Gazetelerin deyiş biçimiyle) değil aslında.

 

Hatta karar da işçiye ayrımcılık uygulandığından da söz ediliyor Ancak yine aynı kararda o dönemde 13.madde çerçevesinde gerekçe dahi gösterilmeksizin fesih mümkün olduğundan işveren eğer bıyıklı işçiyle çalışmak istemiyorsa bu madde çerçevesinde işçinin (tazminatlarını ödemek suretiyle) iş sözleşmesini sona erdirebileceğini belirtiyor.

 

Sonuç olarak işyerinde kılık, kıyafet ve görünüm her koşulda işverene işçiye müdahale ve yaptırım uygulama hakkı vermez. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi işin ve görevin özelliği, iş sağlığı güvenliği, sağlık ve hijyen gibi gerekçelerle müdahale ve hatta yaptırım uygulanması mümkündür. Bu nedenle Her somut olay ayrı, ayrı değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.

 

Bu arada 15 Mart 2003 tarihinden bu yana yürürlükte olan İş güvencesi yasası hükümleri gereğince işverenlerin işçiyi işten çıkartma konusunda geçerli bir sebep göstermeleri gerektiğinden, (haklı neden olarak kabul edilebilecek iş sağlığı ve güvenliği ile hijyen konusu dışında kalan) kıyafet ve görünüme dayalı fesihlerin geçerli sebep olarak kabul edilebilecek fesihler arasında yer alması gerekmektedir.

 

 

 
Bugün 2 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol